Header Ads


TUTANKAMON'UN HAZİNELERİ NASIL BULUNDU?

Arkeoloji tarihinin en büyük keşfi
BUNDAN 3300 yıl kadar önceydi. Genç firavun Tutankamon hayata gözlerini yumuyordu. Bu vakitsiz ölüm Mısır hükümetini ve hanedanını büyük bîr yasa boğmuştu. 12 yaşlarında tahta çıkan bu güzel yüzlü, genç firavunu herkes çok seviyordu, onun kaybı âdeta hükümeti şaşkına çevirmişti.
Belki bu büyük acının da tesiriyle Tutankamon için şahane bir mezar yapılmasına ve mumyalanmış cesedinin büyük bir hazine ve tahtıyla birlikte oraya gömülmesine karar verdiler.
Bu karar en kısa zamanda gerçekleştirildi. Nil yak barındaki Kırallar Vâdisi'nde hazırlanan mezara, sayısız eşya ve kat kat sandukalar içinde Tutankamon'un cesedi yerleştirildi. Sonra kapılar ağır taşlarla örüldü ve mumyalanmış firavun ebedi uykusuna terk edildi.
Tutankamonun mezarı


Aradan 200 yıl kadar geçmişti. Firavun VI. Ramses'in mimarları Kıratlar Vâdisi'nir bir yamacında, firavuna lâyık bir mezar yapmak için kazılarda bulunuyorlardı. Tutankamon'un mezar, aynı hizada, fakat yamacın altındaydı. Mimarlar, işçilere kazıdan çıkan toprağın ve inşaat molozlarının yamaçtan aşağı atılmasını emrettiler. Tonlarca toprak Tutankamon mezarının önüne ve üstüne dökülmeye başlandı. Bu molozlar Mısır'ın genç firavununun mezarını binlerce yıl her türlü gözden saklayacak.

Aradan binlerce yıl geçti... Şimdi bundan 80 yıl öncesinde, 1922 yılındayız.

Arkeologları sevinçten şaşkına çeviren hazinelerden bir kısmı. 3 000 yıldan beri gün ışığı görmeyen bu eşya, Eski Mısır tarihinin bir çok karanlık noktalarını aydınlattı
Şimdiki Luksûr, eski Teb şehri yakınlarında krallar Vâdisi'nde kazılar yapan İngiliz ejiptologu (eski Mısır tarihi bilgini) Howard Carter, artık ümidini kaybetmek üzereydi. Kendisi gibi tanınmış bir ejiptolog olan Lord Carnarvon, Kırallar Vâdisinde yıllarca çalışmış, birkaç kıral mezarı bulmuş, fakat Tutankamon'un mezarını bulmayı başaramamıştı.Her şeye rağmen ümidi kırılmayan Carter, onda-sonra araştırmaların idaresini üzerine alarak çalışmaya başlamıştı. Kazılara VI. Ramses mezarının eteklerinde devam ediyordu.

Carter'in çalışmaları 7 yıl kadar sürmüştü. Dikkatli bir inceleme, VI. Ramses mezarının eteklerindeki toprağın eski moloz kalıntıları olduğunu göstermiş bulunuyordu. Bunları kaldırmak onu büyük bir başarıya ulaştırabilir, ama sonunda eli boş da kalabilirdi. Üstelik, atılacak toprak küçümsenecek cinsten değildi. Mütehassıslar 150-200 000 ton toprak taşınması gerektiğini söylüyorlardı.

İlim aşkıyla yanan Howard Carter, hiçbir şeyden yılmadı ve kazıyı yürüttü. 1922 yılının 5 kasım günüydü. işçiler toprakların içinde, taştan yapılma oldukça enli bir merdiven basamağına rastladılar Heyecanla oraya koşan Carter taşın çevresini açmalarını emretti. Büyük bir hızla çalışmaya başlayan işçiler çok geçmeden bir merdiven meydana çıkarmışlardı.Howard Carter, heyecandan yerinde duramıyordu, içinden gelen bir ses, ona çok büyük bir keşifle karş. karşıya bulunduğunu haber veriyor gibiydi. Onun için daha fazla beklemeden hemen kendinden önceki kazıları yürüten Lord Carnarvon a bir telgraf çekerek buluşundan bahsetti. Öte yandan merdiven çevresinde kazılara devam ediliyordu. Taş merdiven tamamen meydana çıkarılmıştı. Çok fazla derinlere inmeyen merdivenin sonunda karşılarına bir duvar çıkmıştı. Bu duvarın üstünde kıraliyet arması vardı. Arma oldukça bozulmuştu ama, gene de eski Mısır kırallarına ait olduğu gözden kaçmıyordu.

DUVARIN ARKASI


Lord Carnarvon, telgrafı alır almaz, Londra'daki bütün işini, gücünü bırakmış, Mısır'a koşmuştu. Büyük bir heyecan içindeki iki ilim adamı hemen duvarı yıktırmaya karar verdiler. İkisi de çok büyük bir keşif karşısında olduklarını seziyorlardı. Onun için, bu büyük keşfi kutlamaktan da geri durmadılar. Duvarın açılmasında önce, açık havada, molozların arasında bir ziyafet verildi. Sonra hemen çalışmalar başladı.İşçilerin kazmalarına fazla mukavemet edemeyen duvarın arkasına düşen ilk ışıklar, 8 metre kadar uzayan bîr koridoru gösteriyordu. Bu koridorun sonunda, bir başka duvar vardı. Ejiptologlar, o duvarın da yıkılmasını emrettiler. Kazmalar yeniden binlerce yıllık tarih üzerine inmeye başladı.

HAZİNE DAİRESİ


3 000 yıldan fazla bir zamandan beri ışık yüzü görmeyen bir odaya tutulan ilk ışıklar, orada bulunanları bir an İçinde şaşkına çevirmişti. Koridorun karşısındaki duvarın yıkılması şahane bir hazîneyi gözler önüne sermişti. Hiç kimse konuşmaya cesaret edemiyor, herkes soluk almaktan bile çekinerek bu arkeoloji hâzinesini seyrediyordu.

Bilginlerin karşısına çıkan birinci odada ilk dikkati çeken altın yaldızlı üç şahane yatak olmuştu. Yatakların yanındaki büyük kutularda kıratın şahsî eşyası, mücevherleri vardı. Ayrıca gene altın yaldızlı 4 tane savaş arabası, üzeri mücevher kakmalı 2 heykel ve nihayet çok kıymetli taşlarla süslenmiş bir taht dikkati çekiyordu.

Lord Carnarvon ve Howard Carter, ilim hayatlarının en heyecanlı anlarını yaşıyorlardı. İki bilgin daha önce de başka mezarlar açmışlardı. Ama hiçbiri, Tutankamon'un mezarında olduğu gibi el değmemiş değildi.

Resim yazısı ekle
Kazı ve araştırmalara hiç aralıksız devam ediliyordu. Bilginler, mezarın yalnız bu odadan ibaret olmadığına emindiler. Kısa bir araştırma sonunda, gene taşlarla örülü bîr başka kapı daha buldular. Acaba bu defa karşılarına ne çıkacaktı? Doğrudan doğruya mezar odasına mı açılıyordu burası, yoksa bir başka hazine odasına mı?


Kısa zamanda o kapı da açıldı. Bu ikinci odada birinciden daha çok eşya vardı. Tam mânasıyla zeminden tavana kadar çok çeşitli eşya ile doluydu. Bulunan şeylerin sonsuz denecek kadar çeşitli olması, kazıya verilen değerin haksız olmadığını göstermişti. Howard Carter, yıllar süren çalışmasının mükâfatını görüyordu. Üstelik bu, hiç el değmemiş vaziyette, 3 000 yıldan fazla bir zaman önce nasıl bırakılmışsa öyle bulunan ilk tarih ve arkeoloji hazinesiydi.

Artık keşiflerinden emin olan bilginler, daha başka odaları da açmadan önce, ilk buluntuları müzelere taşımak üzere, kazı işine bir müddet ara verdiler. Yeni bir ziyafetle bu büyük keşif bir defa daha kutlandı.Ele geçen eşyanın Kahire Müzesi'ne taşınması, ilk bakışta sanıldığı kadar kolay olmuyordu. Bilginleri korkutan en önemli nokta, binlerce yıl karanlık ve havasız bir yerde kaldıktan sonra, birdenbire hava ve gün ışığıyla temas eden eşyanın kimyevî değişikliklere uğrayarak bozulmasıydı. Bunun için, küçük eşya özel sandıklar İçinde, yatak vs. gibi büyük parçalar olduğu gibi «arkeolojik tabut» denen büyük sedyeler üzerinde civardaki başka bir mezar odasına taşınmaya başladı.Bu boş mezar odasının temizleme ve ambalâj yeri olarak kullanılması kararlaştırılmıştı. Getirilen eşya burada kimyevî maddelerle silinip temizleniyor, böyiece havadan ve ışıktan müteessir olmaması sağ-andıktan sonra, büyük bir dikkatle ambalaj ediliyordu. Sağlam tahta sandıklar içine konan eşya bundan sonra deve sırtında Nil kıyısına kadar kilometrelerce yola götürülüyor, oradan özel bir vapura yüklenerek Kahire'ye taşınıyordu.




Burada görülen kapı IV. Ramses’in mezarının başlangıcıdır,öndeki duvar ise
 Tutankamon'un mezarının kapısını gösteriyor.


CARNARVON'UN ÖLÜMÜ
1923 yılı, bu çalışmalar içinde başladı. Daha başka odaların ve bilhassa mezar odasının açılması epey zaman istiyordu. Bu arada Lord Carnarvon, kendini çalışmalara öylesine vermişti ki, en küçük sağlık kaidelerine bile dikkat etmez olmuştu. Zaman zaman yapılan ihtarlara rağmen durup dinlenmek bilmeyen çalışmasına devam etti. Mart ayında sivrisinek sokması ve zatürreeden yatağa düştü. 5 nisan 1923'te de hayata gözlerini yumdu.




 Lord Carnarvon'un ölümü Carter'i ve birlikte çalışan diğer ilim adamlarını çok üzmüştü. Kazıyı bir an önce sonuçlandırmak için büyük bir hızla çalışmaya devam ettiler. Ama asıl mezar odasının açılması 1924'ten Önce mümkün olamadı.

YENİ ÇALIŞMALAR

Tutankamon'un mezarını keşfeden bilginlerin en amansız düşmanı sıcaktı. Bu yüzden bilhassa kazıyı dare edenler büyük bir heyecan içinde bulunmalarına rağmen çalışmalar hızla ilerlemiyordu. Çünkü şubattan itibaren her yer sanki bir cehennem ateşiyle kavrulmaya başlıyor, çalışmalar imkânsız hale geliyordu. Öte yandan ele geçen eşyanın büyük bir titizlikle ambalâj edilmesi de çalışmaların gecikmesine sebep oluyordu.Mezarın keşfinden bir yıl sonra hâlâ mezar odası açılamamıştı. 1923 yıl» şubatı, yeniden Mısır'ın amansız sıcaklarını getirince çalışmalara bir defa daha ara vermek zorunda kalındı. Ancak bu paha biçilmez hâzineyi meydanda bırakıp gitmek de olamazdı. Howard Carter her türlü tehlikeyi bertaraf etmek için mezarın ağzını ağır demir kapılarla kapattıktan sonra, giriş kuyusuna 1 700 ton kaya ve toprak doldurdu. Bu sırada Lord Carnarvon'un ölümü de bilginlerin bütün neşesini kaçırmıştı. Çalışmaya 7-8 ay ara verdiler.


1923 yılı ekim sonlarına doğru, mezarın girişini örten toprakların temizlenmesine başlandı. Bu iş sanıldığı kadar kolay olmuyordu. Giriş kuyusunu toprakla dolduruvermek kolay olmuştu ama, 1 700 ton toprağı kuyudan çıkarmak işçileri yorgunluktan öldürüyordu. Toprağın temizlenmesi için hemen hemen bir ay çalışmak gerekti. Kasım sonlarına doğru nihayet yeniden mezar kapısının önüne varabildiler.

MEZAR ODASINA GİRİŞ

Bilginler, artık çalışmalarının en heyecanlı yerine gelmişlerdi. Howard Carter ve yardımcısı Callender' in, heyecandan, gözlerine uyku girmiyordu. İlk işleri mezarın dehlizlerine elektrik hatları döşetmek oldu. Her yana kuvvetli projektörler asıldı. İşçiler, fazla bir güçlüğe uğramadan asıl mezar odasının girişini örten duvarı yıktılar. Projektörlerin ışığı bir anda 3 000 yıllık tarihi aydınlattı.

İçeride, bir salonun ortasında, hemen hemen bütün salonu dolduracak büyüklükte dolap, yahut kasa diye tarif edebileceğimiz bir odacık vardı. Baştan başa kabartma heykel ve yazılarla süslü olan bu dolabın kapısı açıldığı zaman, bilginlerin karşısına bir başka kapı çıktı. O kapıyı da hiç vakit geçirmeden açtılar. Şimdi karşılarında bir başka kapı daha vardı.

Howard Carter, Callender'in yüzüne baktı. O da soran bakışlarla Carter'e bakıyordu. İkisi de kan, ter içinde kalmışlardı. Ama artık araştırmalarının mey-vasını almak üzereydiler. Nihayet dördüncü kapıyı açınca Tutankamon'un sandukası göründü.

Bilginlerin içinde yanan ilim aşkı istediği kadar onları heyecana boğsun, yemekten, içmekten kessin, araştırma öyle çabucak bitecek gibi görünmüyordu. Her şeyden önce bir hazine değerinde olan bu iç içe kasalardan meydana gelen dolabı zedelemeden sökmek lâzımdı. Sandukayı başka türlü çıkarmaya imkân yoktu. Akla en yakın gelen yol, dolapların çatısını açmaktı. Bilginler bu yolu takip ettiler, uzun ve yorucu çalışmalardan sonra, çatının açılması bitti, sanduka büyük bir itina ile iç dolaptan alınarak dışarı taşındı.

Aralık sonlarına doğru sandukanın açılması çalışmaları başlamıştı. Howard Carter daha önceki tecrübelerine dayanarak sandukayı açar açmaz, mumya ile karşılaşmayacağını biliyordu. Mumyanın da sanduka gibi birkaç kat mahfaza içinde olması gerekirdi. Gerçekten tahmini doğru çıktı. Birinci sanduka açıldığı zaman içinden bir başka sanduka çıktı. Onu da açtıkları zaman gayriihtiyarî bütün hazır bulunanların gözleri kamaştı. Çünkü bu İkincinin içinden som altından üçüncü bir sanduka daha çıkmıştı.
 MUMYA AÇILIYOR

Nihayet 1924 yılının ilk günlerinde, som altından üçüncü sanduka açıldığı zaman Tutankamon' un mumyası meydana çıktı. Mumyanın yüzünde, altın bir maske vardı. Tamamen Tutankamon'a benzer şekilde yapılmış maske, mumyayı omuzlarına kadar kaplıyordu. Elleri yaldızlanmış ve göğsünün üstüne kavuşturulmuş durumdaydı. Mumyanın ana sargıları da altın şeritlerden yapılmıştı. Bu şeritlerin üstünde türlü şekiller vardı.
Tutankamon'un Mumyası

Nihayet, altın maske kaldırıldığı zaman Tutankamon'un mumyalaşmış başı meydana çıktı. Yaşı 3 000 yılı geçen mumyanın hatları, on sekizinde ölen genç firavunun ince yüz yapısını aynen aksettiriyor gibiydi. Mumyanın başında, alnı ve şakakları kuşatan bir altın levha vardı. Bu levha, yılan derisiyle kafasına tutturulmuştu. Kulakları delik olduğu halde her hangi bir süs eşyası takılı değildi.Mumyanın boynunda, üç sıra halinde boncuk kolye vardı. Altın sandukanın kapağı açıldığı zaman, mumyanın baştan başa hafif kara bir lekeyle kaplı olduğu görülmüştü. Yapılan incelemeler sonunda bunun sanduka kapanmadan önce mumyanın üstüne serpilen çiçek yapraklarının kalıntıları olduğu anlaşıldı.

YENİ KEŞİFLER

Bilginleri çok uzun bir süre uğraştıran mumyanın açılması işi sırasında Carter, yeni bir keşifte daha bulundu. Mezar odasında bir başka kapı daha vardı. Onun arkasında da gene birçok eşyanın bulunacağı muhakkaktı. Zaten Eski Mısır âdetlerine göre firavuna ebedî uykusunda kullanacağı ümidiyle yanına bırakılması gereken eşya henüz ele geçmemişti.

1927 yılının ilk günlerinde bu son oda da açıldı. Tutankamon mezarının diğer odaları da dahil olduğu halde, denebilir ki şimdiye kadar Eski Mısır tarihinin böylesine zengin hâzinelerini meydana çıkaran bir keşif daha yapılmamıştır.

3 000 yıl karanlıklar içinde gömülü kalan odaya tutulan ilk ışıklar önce burada da odanın tavanına kadar uzayan büyük bir dolabı aydınlatmıştı. Bu dolaptan başka dikkati çeken eşya arasında çeşitli gemiler vardı. Tıpatıp zamanın gemilerine benzeyen bu küçük gemiler, firavunun ebedî hayatı sırasında yeraltı nehirlerini geçebilmesi için yapılmıştı.

Burada ele geçirilen başka eşya arasında, hepsi abanoz, altın veya fildişinden olmak üzere, şahane sofra takımları, heykelcikler, çeşitli süs eşyası vardı. Bütün bunlar firavun ebedî hayatında kullansın diye konmuştu.



FİRAVUN'UN İÇ ORGANLARI

Ele geçen eserlerin en değerlilerinin başında, salonda en büyük yeri işgal eden dolap geliyordu. Bu dolabın açılması da bilginleri aylarca uğraştırdı. Araya gene sıcak mevsim girdi ve nihayet 1928 yılı başlarında bu son hazine de açıldı. Dolabın dört kenarında birer Eski Mısır tanrısının heykeli vardı. Heykellerin yüzleri dolaba dönük ve kolları açık vaziyetteydi.
iki metre kadar boyundaki dolabın dış kısmı söküldüğü zaman, içinden üstü siyah yünden bir kumaşla örtülü bir başka dolap çıktı. Bu defa ki dolap, kaymak taşından yapılmıştı. Etrafında gene tanrı heykelleri ve başka kabartmalar vardı. Dolabın üstünü örten kapak açılınca, gene kaymak taşından yapılma dört heykel başı meydana çıktı. Her baş büyükçe birer kutunun üstüne konmuştu.

Arkeologların heyecanı son haddini bulmuştu. Acaba bu kadar büyük bir itina ile iç içe saklanan kutularda ne vardı? Nihayet yıllar süren çalışmalar son bir gayretle tamamlandı: Kutuların içinden som altından birer minyatür mumya çıkmıştı. Bu dört mumya açıldığı zaman her birine firavunun iç organlarının konmuş olduğu görüldü. İç organlar da tıpkı asıl vücut gibi mumyalanmış, saklanmıştı.
Kaynak. Hayat Tarih Dergisi 1965

1 yorum:

  1. Okudukca titreten bir kesif, fakat Tutankamonun lanetine deginilmemis.

    YanıtlaSil

YORUM BIRAKMAK DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK İLE İÇ İÇEDİR. LÜTFEN DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ PAYLAŞIN. YORUMLARINIZLA DAHA ÇOK PAYLAŞILALIM.

www.nerdenduydun.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.